Değişen/değiştirilen üsküp

Posted by avni engullu | Posted in , , | Posted on Salı, Ağustos 09, 2011

Vardar Nehri Selaniğe daha bir başka akmaya başladı Üsküp’te.
Her zaman Selaniğe doğru akardı da daha değişik mi akıyor şimdi!
Üskübü iki yakaya ayıran nehir, anlayışları da ayırmaya başladı!
1927’lerde yapılan garın, 1963 yılında olagelen Üsküp depreminde yıkılmasıyla aldığı hali başkadır. Garın şimdiki halinin resmini çizerek başlayayım. Onun kalan orta ve sağ bölümünde kocaman saat 5.17’de durmuş, depremin olageldiği dakikayı hala göstermektedir. Sol tarafındaysa göz yaşları misali sarkan kalıntılar sarkmaya devam etmektedir.  Bu göz yaşları ya eski sistem, ya depremden ölenler ya da Türkiye'ye göç edenler içindir!
1950’lerde göç edenlerin ve kalanların akıttıkları kanlı yaşlardan Vardar’ın bir kolu hayallerde hala akıyor. Depremde yıkılan kilisesenin yeri Katolik Kilisesine iade edildi. Yerine Rahibe Teressa’nın anı evi yapıldı. Önüne de Arnavut baba ve Ulah anadan doğma Nena Tereza (Tereza Ana-Rahibe Tereza) ya da asıl adı Gonca Boyaciu olan rahibenin heykeli dikildi. Devamda gene bir sürü heykele rastlanır! Hatta koca bir boğa heykeli, Üskübü neredeyse İspanya'nın başkentine dönüştürmektedir. Az ileride Avustralya kangurusu yer almaktadır. Ha sıçradı, ha sıçrayacaktır!

Yolda ilk ışıklardan sonra, Hindistanlı bir fakir elini açmış dilenmektedir... Çingene ayakkabı boyacısı onun karşısındadır...

Onlardan sonra gelen Büyük İskender’in anormal boyutta olan heykeli yükselmektedir. Makedonya meydanına uymayan boyutlardadır. Yapan sanki onu büyütmekle, Makedonya meydanını küçültmek istemektedir. Bir başka yönden sorum vardır: Bu heykelle Makedonya’nın tarihinin alakası nedir?
Koca heykelin solunda Makedonya'yı bütün görmek istediğinden kurşuna dizilen bir kişinin heykelinin durması tezat oluşturmaktadır! Üsküpte bir söz vardır: “bu ne perhiz, ne bu lahana turşusu”...
Sağındaysa müşteri bekliyen iki hayat kadınının heykeli durmaktadır... Bu da bir zanattır. Hatta dünyada en eski zanattır bile. Nedir ki, bu zanat Üsküpte açıktan olmamaktadır. Üsküpte genel evler yasaktır. Gizliden vardır. Bunu bilmeyen yoktur. Oysa genç kız tacirlerinin kurbanları olan o iki heykelin hemen bitişiğinde “ortodoks kilisesinin” inşa edilmesi beklenmektedir. Tabii inşa edilirse?

Babamın dayısı, rahmetli hafız Nebi Hayrettin’in otelinin adı Yugoslavya Krallığında “Marger”di. 2.ci dünya savaşı yıllarında ne olduğunu bana anlatan olmadı. Yugoslavya Federatif Demokrat Cumhuriyeti’nden  Yugoslavlavya Sosyalist Federatif  Cumhuriyeti’nin son gününe kadar ve hatta onun dağılıp, Makedonya Cumhuriyeti’nin kullanılmasında da  “Metropol” kahvesiydi. Gençliğim Gilanlı rahmetli Hüseyin ve Üsküplü Osman beyin oğlu Salahattin Emin'le onun önünden insan kalabalığının oluşturduğu “korzo”yu izlemekle geçti. Sorayım: “korzo” nedir bilir misiniz? Nereden bilesiniz siz? Ancak benim yaşımdakiler bilmektedir korzonun ne olduğunu... “Metropol” şimdi “Viyana” adını taşımaktadır... Avusturya’nın başkentine gidemedim. Buna rağmen, Üskübün “Viyana”sına uğrumak imkanım doğdu. Randevularımın çoğunu orada gerçekleştiririm.  Bir sebep daha vardır oraya gitmemde: kahvenin tam üstünde ve çok yüzsekte duran Yahya Kemal firmasınun Yahya Kemal’in en azından adının yaşatıldığını hissetmeye gitmekteyim!

Şimdi Makedonya’da 50’den fazla kış uykusuna dalan dernek vardır. Uykuda olan bu derneklerin umurlarında mı Yahya Kemal’in Üsküplü olması! Kaldı ki, Üsküp’te biri tarafından kurdutulan bir başka dernek bu derneklerin başındadır! Oysa o da uyumaktadır. Hatta uyuması için yardım almaktadır!

(YK Beyatlı derken araya şu gerçeği de anlatmamın yeridir. 1993 yılında Üsküp’te kurulan “Makedonya Türkleri Kültür Merkezi” Yahya Kemal Anıtı külliyesinin yaptırılması için devletten izin çıkardı. Onun bitişiğinde Beyatlı Kültür Eğitim Merkezinin yapılmasının Detaylı Bayındırma Planına yerleştirebildi. Yabancı bir diplomat bu yeri uygun bulmadı. Sepep bitişikteki aleni wc’ydi. Bir aleni wc’nin yıktırılmasını bile arayabilecek güçte olamıyan bu diplomat, sizce diplomat olabilir mi?

Uygun görülmeyen yer Yahya Kemalin haremliğinde doğduğu evin selamlığıydı!!! Diplomatın kulaktan dolma raporuyla külliye de Merkez de yapılamadan kaldı. Hatta haremlik yerinde 1973’te Arnavut-Türk Tiyatrosu kuruldu. Tiyatronun sol köşesi haremliğin üstündedir. O köşede Yahya Kemalin anı levhası yerine şimdi sokağın adının bulunduğu tabela ile binanın numarası yer almaktadır! Binanın ana kirişindeyse Arnavut Tiyatrosu yazısı!)

Hadi kaldığım yerden devam edeyim:
Yolun devamında, Taş Köprü kitabesiz ve tamamen yeni bir görünüm içindedir...

Tarihi köprüden önce anormal büyüklükte ve köprü boyutlarına uymayan iki heykel karşılar her geçeni. Sağda kalan bir boş arsa vardır. 12 yıl Üsküp Müftülüğünde Vakıflar Kurulu başkanıydım. Orada Vakıf malı olan bir arsanın var olduğunu biliyordum. Ancak arsanın iadesi mümkün görünmüyordu. Vakfın malı üzerinde Yugoslavya Krallığı’nın  (okuyun: Sırpların) yıktıkları Burmalı Camii’nin temelden inşa edilmesi tamamen imkansızdır! Cami, kıvrım kıvrım minaresiyle Üskübün güzeliymiş... Rahmetli annem anlatırdı!

Taş Köprünün ortasına gelindiğinde, uzaktan Üsküp kalesi görülecektir bir anda. Karşıdan bakıldığında, orada bir şeyin yapıldığı, demir konstrüksiyonlardan bellidir. Bazıları kilise yapılıyormuş diyorlar? Oysa ne yapıldığını görmek isteyenlere, Makedonya 100 denarlığının arka yüzünde ve Arnavut penceresinden görülen (gravürde) o kalenin şu anda iki giriş kapısı kilitli! Her halde bize sürpriz yaratmak istenmektedir!
Sağa göz atıldığında inşaat edilen yapıların hepsinde antik mimari hakimdir.... Büyük İskender, antik mimarisi birbirine uymaktadır. Üskübün Makedonya Merkezinde bunların yer almaları Makedonya tarihine sanki ters düşüyor. Belki de yanılmaktayımdır. Tarihçi değilimdir.

Sağa dönüp İnkilap Köprüsüne uğranırsa, köprünün iki tarafına dikilen dört (kimilerine göre Bulgar, kimilerine göre Pers) arslan büyüklükleriyle çocukları korkutuyor. Arslanların hayvanat bahçesinden kaçtıklarını sanmaktadır minikler. Büyükler de!

Davut Paşa Hamamından sonra Most (Köprü) ticaret merkezini aşıp, sağa dönüldüğünde, hoppala ikinci bir İskender... Vatikana uyarak Osmanlıya karşı savaşan Cerc Kastrioti, yani İskender bey heykeli... İki İskender arasında bir fark var sadece... Cerc Kastrioti'nin kılıcı kınında, Büyük İskender kızgın, kılıç kından çıkmış, havada sallanmaktadır. Hem de yüksekten! Bir şiirim bu durumu mizahi olarak anlatıyor. Kitabım yayınlandığında şirimi hem kitaptan hem de buradan okuyabileceksiniz!

Üskübü sanırım gezdirdim. Elimde bastonumla gezerek ve eve gelip yazarak Üskübü tanıtmaya çalıştım. İyi bir türizm rehberi olurdum! Oysa sağ ayağım çalışmamaktadır geçirdiğim felçten.
Bundan güzel bir  tanıtım başka bi rehberden alınamazdı!

Olursa... şeyyy olurdu... Ya ne diyordular. Haydi bana yazımın sonunda onu hatırlamama yardımcı olun bari...
Ah Üsküp... Seninle ne oluyor? Sende mi felç geçiriyorsun yoksa?

Comments (0)