Torbeşler üstüne 3

Posted by avni engullu | Posted in , , | Posted on Cumartesi, Ekim 03, 2009

Son sözlerim: İnsan sevgisinde toplanıyor…
En önemli olanı odur!
İnsan sevgisi olmadıkça, birbirimizi sevmemiz olası değildir…
Millet kavramı, 17. yüzyıl sonarasında belirmeye başlayan konudur.

Daha önceki tarihlerde yaşayış anlayışı başkadır. Kavimler veya boylar vardır…
Burada dini kimlik en önde  yer almaktadır.

Konuyu işlerken Arnavutları da, Makedonları da andım…

Arnavutlar konusunda ekleyeceğim şudur: İslam Dinini Türkler aracılığı ile kabul ettiklerinden,  yakın zamana kadar Arnavutlar'a ‘nesin’ sorulduğunda: ’Elhamdülillah Türküm’ deyenler çoktu aralarında. Bu yakın zaman, benim çocukluğumdur! Gençliğimdir! Ama şimdi diyen yoktur. O zaman, dini kimlik ön plana çıkıyordu. Şimdi milli kimlik öndedir!

Makedonlara gelince, Yunanlar ve Bulgarlar ne kadar Makedon yok dese bile, kendini Makedon hisseden bir millet vardır.Kendilerini Makedon'uz sözüyle anlatan birileri mevcuttur!

MANU’nun yaklaşımı hatalı. Ortaya çıkan budur.

Milli kimliği açıklamada, aynı yolu ben de seçtim. MANU’nun hatalı olduğunu göstermek için! Nedir ki, ben böyle düşünmekte serbestim. Ben araştırmacı-yazarım ve bireyim.

MANU serbest olamaz! O bilimsel kurumdur! İşe bilimsel yaklaşmalı. Başka türlü yapamaz! Ben birey olarak her şeyi yapabilirim. Kimse bana kızamaz! Ama üzülebilir! İnsanı üzmek doğru değildir!

Birey olarak, Arnavut ve Makedon insanını düşünmezsem, Arnavut’u da Makedon’u da dilersem Türk çıkarabilirim!  Nedir ki, çıkarabilirim demek yetmez! Millet ve milliyet konusu başka açıklama gerektirir. Konuya oradan devam edeyim!

Millet ve milliyetin belirlenmesi sosyolojik ve psikolojik yaklaşım arar:

"Milliyetin tayininde iki etken önemli rol oynar; bunlardan birisi psikolojik diğeri sosyolojiktir. Bir insan kendini hangi milletten sayıyorsa, sosyolojik bakımdan ait olup olmadığına bakılmaksızın, o insanın o millete ait olduğu kabul edilir. Napolyon, kesinlikle Fransız değildir, Korsikalıdır. Büyük bir ihtimalle Arap asıllıdır. Ama kendini Fransız kabul etmiş, ömrünü Fransa’ya vermiştir... Stalin de aslen Rus değildir, fakat kendisini Rus kabul etmiş... Oğuz Han’ın torunu ’Ben Türk değilim’ diyorsa, hiç kimse ’Sen Türksün’ diye onu zorlayamaz. Ama genellikle psikolojik boyut, yani aidiyet şuuru sosyolojik boyuta bağlı oluyor." (Niyazi., M., Millet ve Türk Milliyetçiliği, Ötüken Neşriyat, 2005, s. 151-152).

Yola buradan çıkılmalıdır millet ve milliyetin belirtilmesinde!

Eskiden milliyet kavramı 1974 Makedonya Anayasa’sında vardı. Bu sözün yerini bugükü Anayasa'da 'milli toplum' söylemi aldı. Gelişmeler onu istedi! Üstelik Anayasa’nın giriş bölümünde, daha demokratik bir yaklaşım vardır. ‘Milli toplumlar kendi milletlerinin ayrılmaz parçasıdır!’

Sözler değişebilir mi? Evet! Zamanın getirdiği şartlara göre, ehline  bu yaklaşım Kur’an-i Kerim’in tefsirinde bile  serbesttir.

Türkiye Diyanet Vakfı’nca bir ayetin şöyle tefsir edildiği görülüyor:
‘Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.’ (Hucurat Suresi,13. Ayeti Kerime)
Öte yandan zamanın şartlarından giderek  Bekir Sadak Hocanın aynı ayetle ilgili  tefsiri şöyledir:
‘Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.’
Öteki dinlerin kitaplarında da insan sevgisi konusunun mevcut olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu sevginin o dinden olanlar tarafınca ne kadar sayıldığı ayrı bir konudur.

Bilimsel dayanakları olan araştırmaları ele alırsak, göreceğimiz şudur:

Dil konusunda yaptığı çalışmalarla dünyada haklı bir saygınlığa sahip olan, dil biliminin kurucusu Saussure, ‘ırk birliği tek başına dil ortaklığının ancak ikincil ve hiç de zorunluluk taşımayan bir etkeni olabilir’ der. (Saussure, F. de, Genel Dilbilim Dersleri - Haz: C. Bally; A. Sechehaye; A. Riedlinger, Çev. B. Vardar, Ankara, 1985, s. 246)

Dil ve sosyal grup arasındaki ilişkiler konusundaki çalışmalarıyla tanınan Phishman’da haklı olarak, farklı dillerin farklı toplumlara ait olduğu görüşünü eleştirmektedir (Achard, P., Dilsel Toplumbilim (Çev. D. Kırımsoy), İstanbul, 1994, s. 23)


Dil, toplum, devlet ve millet arasındaki ilişkinin yapısı hakkında şu örnekler de verilebilir: İngilizce konuşan Avustralyalılar, Kanadalılar, Amerikalılar, kendilerini İngiliz; Fransızca konuşan Kanada’daki Quebec’liler kendilerini Fransız; Almanca konuşan Avusturyalılar kendilerini Alman, Portekizce konuşan Brezilyalılar da kendilerini Portekizli kabul etmezler. Daha doğrusu, 1995 yılı itibariyle dünyada 197 devlet olduğu halde, yeryüzünde 6000’den fazla dil konuşulmakta ve ancak bunlardan % 2’si devlet dili olarak kabul edilmektedir. Mesela İngilizce 56, Fransızca 36, Arapça 22, İspanyolca 21, Portekizce 7, Almanca 5, Çince 3 ülkenin resmi dilidir. Çin’de ise 24 Çinli etnik grup ve Çinli olmayan 55 etnik grup olup, ülkede 140 dil kullanılmaktadır. (Tacar, P., Kültürel Haklar Dünyadaki Uygulamalar ve Türkiye İçin Bir Model Önerisi, 1996, s. 70-71)

O zaman dil konusunda MANU’nun yanlışı ortaya çıkmaktadır.

Bu deliller sanırım yeterdir.
Buna göre diyorum, Torbeş'leri rahat bırakmalı. Goralı'ları, Pomak' ları da!

Daha önceleri her fırsatta onların bana göre,  aynı topluluk olduğunu kabul etmişimdir. Buna rağmen gene onlar kendilerini ne hissederlerse o’dur diyorum!

Makedonya sayımlarından kısa bir fıkra anlatayım:
"Sayım memuru Makedonya vatandaşına soruyor:
‘Milletin nedir?’
Sayıma katılan vatandaş hemen cevap veriyor:
‘Dünyalı!’."

Burada ‘Dünyalı’ sözcüğü, ‘insan’ olarak algılanmalı.

İnsan derken, gene insan sevgisini anmak gereğini duydum. Kendimize tanınmasını istediğimiz hakkı, başkasının istediği hakla bir etmeliyiz. Eşit etmeliyiz! Bu konuda ne diyebilirim, diye düşündüm. Ama ne deyebilirim ki!  Koca Yunus Emre benden çok önce denilmesi gerekeni demiş:
Sen sana ne sanırsan,
Ayruga da onu san,
Dört kitabın manası,
Budur eger var ise.

( S O N )
Not: Yazı, yazarını bağlar. Yazıların her hakkı yazarına aittir.  Yazının tamamı veya alıntılanan bölümü izin alınmadan ve kaynak belirtilmeden yayınlanamaz !

Comments (3)

yazılanların 3 bölümünü de okudum. Bir söz vardır "çok konuşuyorsun ama hiç bir şey anlatmıyorsun" diye.
"torbeş" konusunda yazılanlarda aynen böyle olmuş.
yazar kendince çok uzun bilgiler vermiş ama hiç bir şey anlatmamış.
zoraki bir şekilde torbeşleri "türk" olarak göstermeye çalışmış.
genellikle rivayetler üzerinden gitmiş.
bilimsel hiç bir kanıt sunamamış.
zaten kendiside bunu farkında olduğundan yazının son paragrafında "... kendilerini ne hissediyorsa o dur" demiş.
yani kendisi de işin içinden çıkamadığından "topu taca atmış."
yazara tavsiyem özellikle tarihçi İlber Ortaylı hocamızın torbeş ve pomaklar hakkındaki "bilimsel" tespitlerini araştırıp okusun.
İlber Ortaylı hocamız pomakların ve torbeşlerin türk olmadığını "slav" kökenli olduklarını daha doğrusu "müslüman slavlar" olduğunu bir yazısında (veya kitabında) delilleriyle açıklamıştı.
eğer daha detaylı bilgiler almak istiyorsa topkapı sarayında ilber ortaylı hocamızı bulup konu ile ilgili tatmin edici bilgileri öğrenebilir.

Tarihçilerin sık sık karşı tezleri savundukları görülmüştür. Aşağıdaki linkte konu ile ilgili bir bilimsel çalışma verilmektedir.

http://nedengora.blogspot.com/

Murat Kardeşim,
Yazdıklarım bu... Beğenirsiniz beğenmezsiniz, orası başka bir konu. Araştırmalarda bir doğru vardır... O doğruyu 17. yüzyıldan sonra milletlerin oluşması başladığından bu yana benim değil, hiç kimsenin ne olduğu belli değildir... Ben kendimi Makedonyalı Türk olarak hissediyorum... Siz sizi ne hissederseniz hissedin. Sizin kendinizi hissettiğinize de karşı çıkmam... Zaten bu konuda kimin ne olduğunu gösterecek genetik bir makine icat edilmiş değildir hala...
İzzet Güvenilir beyin de belirttikleri gibi sunulan benim tezimdir. Bunun aynısını ama başka biçimde Makedonya Bilimler ve Sanatlar akademisi de yapıyor. Manu'da söylüyor... Ancak oradakileri de onların tezidir.
İlber Ortaylı Hocayı okumamı tavsiye ediyorsunuz... Yaşınızı bilmiyorum... Belki benden önce okumuşsunuzdur. İlber Hoca ile ben 20 yıl önce karşı karşıya görüstüm... O da onun tezidir... Yani kendisini bizat tanıyorum, eserlerini de epeyce okumuş biriyim... Bu konuda kendisiyle hemfikir değilim... MANU ile de hemfikir olmadığım gibi...Ama İlber Hoca benim için saygın tarihçilerdendir... Siz beni sayarsınız saymazsınız o da ayrı şeydir...
Yazılarımı okuduğunuzu yazıyorsunuz. Değerli zamanınızdan ayırıp okuma zahmetinde bulunmanıza bizzat teşekkür ederim. Okumasaydınız üzülürdüm. Ama üzüldüğüm başka bir şey tartışmaya katılış tarzınızdır... Ama ona da hoş görüyle bakmam borcumdur. Ben Makedonya'da aleni biriyim...

Benim de bir tavsiyem olacaktı size... Ama onu Makedonya'ya geldiğinizde söylerim... Adresim ve telefonlarıma www.avniengullu.com sayfamdan ulaşabilirsiniz
baki selam...