Duraktaki Mehmetçik
Posted by izzet GUVENILIR | Posted in eylül, sosyal paylaşım, yeni teknoloji | Posted on Cumartesi, Eylül 12, 2009
Yirmi dokuz yıl önce bugün, evet 12 Eylül 1980 Cuma, yağışlı olmayan güneşli bir gökyüzünün sabahında geç kalkmıştım. Çünkü bir önceki gece oldukça geç gitmiştim yatağıma, sınav dönemi olduğu için başarmak üzere son hazırlıklarımı tamamlamaya çabalamıştım. Saat onbiri gösterirken dokuzuncu kattaki biraz ucundan Bebek koyunu ve karşıdan Göksu'yu gören öğrenci dairemizden Apo'ya, Fuat ve Hakan'a hoşçakalın demiştim, nur içinde yatsın Namık o gece gelmemişti sıklıkla yaptığı gibi...
Apartmanımız otobüs durağının yüz metre gerisindeydi, oraya yürürken, herhangi bir olağandışı birşey olmadığını dün gibi hatırlıyorum. Ancak, durağa otobüs yerine bir askeri cemse geldiği zaman normal gitmeyen birşeyler olduğunun farkına varmıştım. Durakta neden tek başıma otobüs beklediğimin de mantıklı bir açıklaması oluşmuştu. Anadolu'nun bilmem hangi köşesinden gelen ve durakta hemen önümde duran cemsede söförün hemen yanında oturan elinde silahıyla bana evime dönmemi söyleyen mehmetcik TSK nın yönetime el koyduğunu açık ve yalın bir dille anlattı.
Eve geri gönerken sınavın iptal olacağını düşünüyor ama askeri yönetimin tam olarak neler getireceğini kestiremiyordum. Son yirmidört saat içinde sınav dönemine odaklanmam nedeniyle herhangi bir medya aracı ile ilişkim olmamıştı. Son günün ayrıntılarını bilmediğimi fark etmem beni huzursuz bir duruma sokmuştu. Üniversite öğrencisi olmamız son yıllarda tırmanan terörü anlamamızı, ülkede neler olduğunu görmemizi, yorumlamamızı sağlıyordu. O günlerden bugüne gelen yolda üniversiteler ülkenin en önemli adreslerinin başında geliyordu. Askeri yönetimin ayak seslerini duyuyorduk, kışkırtmaların ve ellili yaşlar civarında olanların çok net anımsayacağı ama aslında anımsamaktan imtina edeceği, yönlendirilen, yönetilen olayların hangi adrese postalandığı bazılarımız için oldukça açıktı. Günümüzde de aynı, çok açık aslında...
Bir arkadaşımın muhtemelen dün gece ya da bu sabah yazdığı gibi, Ufuk düşüncesini kalemine şöyle indiriyor; haklı değil mi?
BBC Türkçe' nn o günlerde yayınladığı bir radyo programı ile Eylül 1980' i anımsayalım.
Zaman akıyor ve sınavın iptal edildiği o güneşli Eylül Cuma'sından bugüne gelirken pek çok şey değişti dünyamızda. Mesela hafta içi bir gün olduğunu bildiğim ama hangisi olduğunu anımsama güçlüğünü Microsoft - Outlook takvimini kullanarak aştım bugün. Diğer taraftan o gün henüz kurulmamış olan Google firmasının Blogger'ını kullanıyorum size ulaşmak ve paylaşmak için. Bazılarımız değişime ayak uyduramadı ve aramızda değiller bugün. Ama yegane neden değişimi yakalamak zorluğu değildi kuşkusuz rahmetle andıklarımızın...
Teknoloji bir yandan bizi yakınlaştırıyor, mesafeler anlamını yitiriyor, engeller artık başka bir işleve sahip oluyorlar bir bir... Thomas Friedman' ın dediği gibi dünya artık daha düz bir yer. Diğer taraftan bizi yanlızlığa yönlendiriyor, adına sosyalleşme diyoruz ama nette. Bir araya gelemiyoruz, buluşmuyoruz. Çayımızı yudunlarken sohbet etmiyoruz. Yani sosyal olduğumuzu sanırken daha yanlız yaşamaya başlıyoruz giderek.
Apartmanımız otobüs durağının yüz metre gerisindeydi, oraya yürürken, herhangi bir olağandışı birşey olmadığını dün gibi hatırlıyorum. Ancak, durağa otobüs yerine bir askeri cemse geldiği zaman normal gitmeyen birşeyler olduğunun farkına varmıştım. Durakta neden tek başıma otobüs beklediğimin de mantıklı bir açıklaması oluşmuştu. Anadolu'nun bilmem hangi köşesinden gelen ve durakta hemen önümde duran cemsede söförün hemen yanında oturan elinde silahıyla bana evime dönmemi söyleyen mehmetcik TSK nın yönetime el koyduğunu açık ve yalın bir dille anlattı.
Eve geri gönerken sınavın iptal olacağını düşünüyor ama askeri yönetimin tam olarak neler getireceğini kestiremiyordum. Son yirmidört saat içinde sınav dönemine odaklanmam nedeniyle herhangi bir medya aracı ile ilişkim olmamıştı. Son günün ayrıntılarını bilmediğimi fark etmem beni huzursuz bir duruma sokmuştu. Üniversite öğrencisi olmamız son yıllarda tırmanan terörü anlamamızı, ülkede neler olduğunu görmemizi, yorumlamamızı sağlıyordu. O günlerden bugüne gelen yolda üniversiteler ülkenin en önemli adreslerinin başında geliyordu. Askeri yönetimin ayak seslerini duyuyorduk, kışkırtmaların ve ellili yaşlar civarında olanların çok net anımsayacağı ama aslında anımsamaktan imtina edeceği, yönlendirilen, yönetilen olayların hangi adrese postalandığı bazılarımız için oldukça açıktı. Günümüzde de aynı, çok açık aslında...
Bir arkadaşımın muhtemelen dün gece ya da bu sabah yazdığı gibi, Ufuk düşüncesini kalemine şöyle indiriyor; haklı değil mi?
Aslında 12 Eylül 1980 darbesi henüz bitmiş değil.
Apaçık sürüyor.
12 Eylül 1980 darbesinin açtığı yolda elini kolunu sallaya sallaya iktidar olan misyon, emeğin, bilimin, aydınlığın, özgürlüklerin üzerindeki açık, örgütlü, ve sistemli baskısını kararlılıkla sürdürüyor.
Siyasi kimliği konusunda hiçbir ayırım yapmadan tüm muhaliflerini 12 Eylül 1980 darbe günlerinin usul ve yöntemlerini kullanarak izliyor, baskılıyor, tutukluyor.
12 Eylül bitmedi.
Sürüyor.
BBC Türkçe' nn o günlerde yayınladığı bir radyo programı ile Eylül 1980' i anımsayalım.
Zaman akıyor ve sınavın iptal edildiği o güneşli Eylül Cuma'sından bugüne gelirken pek çok şey değişti dünyamızda. Mesela hafta içi bir gün olduğunu bildiğim ama hangisi olduğunu anımsama güçlüğünü Microsoft - Outlook takvimini kullanarak aştım bugün. Diğer taraftan o gün henüz kurulmamış olan Google firmasının Blogger'ını kullanıyorum size ulaşmak ve paylaşmak için. Bazılarımız değişime ayak uyduramadı ve aramızda değiller bugün. Ama yegane neden değişimi yakalamak zorluğu değildi kuşkusuz rahmetle andıklarımızın...
Teknoloji bir yandan bizi yakınlaştırıyor, mesafeler anlamını yitiriyor, engeller artık başka bir işleve sahip oluyorlar bir bir... Thomas Friedman' ın dediği gibi dünya artık daha düz bir yer. Diğer taraftan bizi yanlızlığa yönlendiriyor, adına sosyalleşme diyoruz ama nette. Bir araya gelemiyoruz, buluşmuyoruz. Çayımızı yudunlarken sohbet etmiyoruz. Yani sosyal olduğumuzu sanırken daha yanlız yaşamaya başlıyoruz giderek.
Comments (0)
Yorum Gönder